Doğanın güçlerini kullanarak şekillendirdiği; yine kendinden bir şeyler katarak binlerce renge dönüştürdüğü, insanlık tarihinden çok daha önce var olan, bir devre ismini veren ve ekolojik olmaları sebebiyle de hiçbir zaman kullanılmaktan vazgeçilmeyecek olan taşlar...
Varolduğu dönemin her türlü etkisini içinde barındırarak, sanatın ve mimarinin hemen hemen her akımını görselimize taşıyan, doğanın doğrudan temsili olan doğal taşlar; kimi zaman adeta bir post empresyonizm örneği, kimi zaman sürreal bir Miró eseri, kimi zaman ise ekspresyonist bir tablo.
Pozitif ve rasyonelist yaklaşanlar için tabiatın mucizesi, inancı kuvvetli olanlar için ise Tanrı’nın.
Bazen denge, dinginlik ve düzen duygusu; kimi için görsel karışıklık, kimi içinse klasik kusursuzluk...
Kiminin savaşların tam ortasında kalması, kiminin kükreyen volkanların susmasıyla ortaya çıkması...
Lapislerin, sodalitlerin, arduazların, bazaltların ve onikslerin hem benzer hem de çıktıkları yörelerdeki farklı hikayeleri.
Onların bulundukları ülkelerde keşfe çıkmak ve onların renkli dünyasında kaybolmak...
Kireç taşlarının yüksek sıcaklık ve basıncın etkisiyle mermere dönüşmesi; kuvarsın ve feldspatın, mika veya diğer madenlerin etkisiyle derinlerdeki sert kayaçların granitleşmesi ve daha binlerce oluşum...
Taşların enerjilerine inananlar içinse, auranın her rengini barındıran dipsiz bir kuyu.
Sonra birden Pablo Picasso’nun eserlerinden birine rastlayıp ona sahip olma duygusu, ya da mavilerle turkuazların birleştiği bir Van Gogh... Ve finalde, aynı duyguları yaşayan müşterilerimizin gözlerindeki parlaklık ve nereye bakacağını bilememe duygusu...
İşte tüm yorgunlukları unutturan o an!